Sürdürülebilir Kalkınma Perspektifinden Küresel Gelir Dağılımı Eşitsizliğinde Güncel Eğilimler
Şu kitabın bölümü:
Yağbasan,
M.
(ed.)
2024.
Sosyal Bilimler Alanında Akademik Araştırma ve Değerlendirmeler-II.
Özet
Sürdürülebilir Kalkınma Hedef 10’un bir bileşeni olan küresel gelir eşitsizliği satın alma gücünün ötesinde daha adil ve barışçı küresel düzenin vazgeçilemez bir unsurudur. Küresel gelir eşitsizliği değişik ölçütlere bağlı ayrıntılı tanımları olmakla beraber en genel anlamda küresel gelirin büyük çoğunluğunun az sayıda bireyin elinde toplanmasını ifade eder. 1910-2000 yılları arasında oldukça yüksek seviyede nispeten istikrarlı seyreden küresel gelir eşitsizliği, Çin ve Hindistan başta olmak üzere bazı gelişmekte olan ülkelerde büyüme hızının gelişmiş ülkelerin büyüme hızını aşmasıyla düşme eğilimine girdi. Ancak küresel düzeydeki bu iyileşmeden her ülke ve birey eşit derecede yararlanamadı ve ülke içi eşitsizlikler arttı. Bölgesel çatışmaların yanı sıra ekonomik krizlere, salgınlara, iş gücünün artan mobilitesine, teknolojik gelişme ve dijitalleşmeye bağlı olarak iş gücü talebindeki değişikliklere uyum süreci birey, ülke ve bölge bazında gelir dağılımını farklı ölçülerde etkiledi. Daha adil gelir dağılımı için her ülkenin kendi yapısal özelliklerine göre uygulaması gereken politikalar farklılaşmakla beraber, gelir eşitsizliği bireysel çabalara bırakılmayacak kadar hassas bir konudur. Özellikle gelir seviyesi çok düşük olan Sahraaltı Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya için itici güç oluşturması açısından daha fazla küresel çaba zorunludur. Gelir eşitsizliğini azaltmaya yönelik dağıtım sonrası müdahaleler gelirini arttırma imkânı bulamayan savunmasız kesim için elzemdir. Ancak yüksek dış borç ve bütçe açığı başta olmak üzere makroekonomik sorunlarla uğraşan az gelişmiş ülkelerde doğrudan gelir transferi imkânları sınırlıdır, üstelik sürekli gelir transferinin başka eşitsizlikleri de beraberinde getirme olasılığı yüksektir. Dolayısıyla dağıtım sonrası gelir müdahalelerinden ziyade dağıtım öncesi fırsat eşitliğine odaklanmak uzun vadeli kalıcı çözümdür. Yeni yatırım ve istihdam olanakları oluşturmakla beraber her bireyin iş gücü piyasasına eşit şartlarla katılımını sağlamak üzere etnik köken ve aile gelir düzeyinden bağımsız olarak eşit eğitim imkânına kavuşturulması sosyal adalet açısından daha makuldür. Özellikle beşerî sermayeye yatırım yapma imkânı bulamayan ailelerin çocukları için eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, teknolojik gelişme ve dijitalleşmeye bağlı olarak yeni iş becerilerinin daha hızlı kazanılmasının zorunlu olduğu günümüzde uzun vadede gelir eşitsizliğinin azaltılmasına önemli katkılar sağlayacaktır.